Türkiye’nin en gelişmiş şehri olan İstanbul’un ünü, dünyanın en büyük medeniyetlerine ev sahipliği yaptığı köklü geçmişinden ve stratejik konumundan gelir.
Yedi tepeli ve iki yakalı şehir, İmparator I. Konstantin tarafından ilk kurulduğu dönemde dahi dünyanın dört bir yanından insanların buluştuğu bir metropol olarak planlanmış. Megakent İstanbul’un bu ününü günümüzde dahi sürdürdüğünü söylemek yanlış olmaz.
Şehrin bir diğer öne çıkan özelliği ise yoğun nüfusla birlikte gelişen kapsamlı bir iş gücüne sahip olması. Ayrıca Avrupa’yı Asya kıtasına bağlayan stratejik konumu sayesinde gelişmiş deniz, kara ve demiryolları sistemi, şehri bir ticaret merkezine de dönüştürmüştür.
Uluslararası ticarette ve iş sektörünün idare merkezine dönüşen İstanbul, ülkedeki ticaret aktivitelerinde büyük ölçüde pay sahibi olan bir megakenttir. Artan nüfusa paralel olarak günlük ve sosyal olanakların da hızla artış gösterdiği İstanbul böylelikle Türkiye’de sosyal yaşamın, eğlencenin, hizmet sektörünün, iş ve yatırımın merkezi olarak gelişimini sürdürmüştür.
İstanbul Ne Zaman Bir Metropol Şehir Oldu?
I. Konstantin tarafından şehir ilk kurulduğunda, şehir “Nova Roma” yani “Yeni Roma” olarak nitelendirilmiştir. Roma İmparatorluğu’nun başkenti Roma’nın daha modern, yeni, düzenli ve elit bir versiyonu olarak planlanan şehir, dünyanın dört bir yanından entelektüel bireylerin ve tüccarların buluştuğu bir metropol olarak tasarlanmıştır.
Günümüze yalnızca az bir kısmı ulaşabilen Bizans dönemi yapıları, örneğin Ayasofya veya Tekfur Sarayı, bu ihtişamlı ve şık atmosferin en öncü simgelerinden yalnızca birkaçı.
1453 yılında Fatih Sultan Mehmet tarafından şehrin fethini takiben İstanbul artık Osmanlı İmparatorluğu’nun başkenti olarak farklı bir dinamiğe bürünmüştür. 500 yıla yakın bir Osmanlı saltanatı süresince şehrin dört bir yanında anıtsal camiler, saraylar, kamu yapıları inşa edilmiş olup bu yapıların büyük bir çoğunlu özenle korunarak günümüze ulaşmıştır.
Dünya tarihini etkilemiş ve gelmiş geçmiş en köklü iki imparatorluk olan Bizans ve Osmanlı devirlerindeki sanatsal ve kültürel etkileşim, bugün dünyanın dört bir yanında insanların şehri ziyaret etmesinin başlıca sebeplerindendir.
İstanbul’un kozmopolit demografik ve kültürel yapısı ile özenle korunmuş tarihi eserleri, şehri bir kültür başkenti olarak öne çıkartan ve Türkiye’nin en ünlü şehirlerinden biri olmasını sağlayan sebeplerin başında gelir.
1923 yılında Cumhuriyet’in ilanını takiben Ankara’nın bir cumhuriyet başkentine dönüşmesi İstanbul’un idari yükünü büyük ölçüde hafifletmiştir.
Bu bağlamda cumhuriyet dönemi İstanbul şehri, idari kimlikten sıyrılarak seküler bir iş ve ticaret merkezine evrilmiş, olanaklar cenneti olarak dünyanın dört bir yanından gelen turistlere kapılarını açmıştır. Her dilden ve dinden milyonlarca insanın evi olan bu megaşehir, 21. yüzyılın başlarında önemli bir yatırım merkezi olarak hızla gelişim göstermeye başlamıştır.
Günümüzde ise İstanbul bir metropol olmanın da ötesine geçmiş, bir dünya kentine evrilmiştir. 2021 yılında, İstanbul’da yaşayan toplam yabancı nüfusu 1 milyona yaklaşmıştır.
Türkiye’nin en çok yabancı nüfusuna sahip şehir, gelişmiş olanakları sayesinde dünyanın dört bir yanından sıklıkla göç almaktadır. New York gibi benzer yaşam koşullarına sahip metropol şehirlere kıyasla yaşam masraflarının daha az olduğu İstanbul, gelişmiş olanakları sayesinde her şeye kolayca ulaşma imkanıyla konforlu bir yaşam sunuyor.
Özellikle yoğun göç nedeniyle hiç bitmeyen hatta gün geçtikçe artış gösteren konut ihtiyacı, gayrimenkulü İstanbul’da önemli bir yatırım seçeneğine dönüştürmüştür.
İş dünyasında ticaretin yanında turizm ve hizmet sektörü de İstanbul’un ekonomisinde önemli bir yere sahip. Son yıllarda revaçta olan sağlık turizmi ve kültür turizmi İstanbul’da aktif hizmet sunan iş sektörlerinin başında geliyor.
Yakın zamanda uygulaması daha da yaygınlaşan medikal ve estetik operasyonlar için yabancıların tercih ettiği eğitimli ve deneyimli cerrahların sayısı İstanbul’da oldukça fazla.
Bugünkü İstanbul'u İstanbul Yapan Sebepler
Ama İstanbul’u İstanbul yapan asıl boyut, kültürel boyutta ortaya çıkıyor. Osmanlı döneminde sanatsal aktivitelerin yoğunluk kazandığı bir başkent statüsündeki İstanbul, sanat dünyasındaki yerini günümüzde de önemle koruyor.
Ülkenin en önemli müzelerinin de yer aldığı İstanbul, sayısı 100’ü aşkın müzeye ve sanat galerisine ev sahipliği yapıyor. Bu müzeler arasında İstanbul’un Bizans dönemi kültürel miraslarından Yerebatan Sarnıcı, Aya İrini Kilisesi, Tekfur Sarayı gibi yapılar yer alıyor.
Bunun yanında ülkenin önemli sanatçılarının evleri de müzeleştirilerek, bu sanat üreticilerinin kişisel eşyaları sergileniyor. Bunlar arasında en ünlüleri şair Tevfik Fikret’in evinden dönüştürülen Aşiyan Müzesi, Barış Manço Evi, Sait Faik Abasıyanık Müzesi.
İstanbul’da onlarca farklı konseptte çok sayıda müze mevcut. Şehrin bir itfaiye müzesi, deniz müzesi, porselen müzesi, UFO müzesi, balmumu müzesi, karikatür ve mizah müzesi, tıp tarihi müzesi, teknoloji tarihi müzesi gibi birçok farklı konseptte eserlerin sergilendiği müzeleri var.
Elbette taşınabilir kültürel mirasların sergilendiği müzelerin yanında, İstanbul’un en büyük görkemi taşınmaz kültürel miraslarında yatıyor. Topkapı Sarayı ve boğazın silüetinde eşsiz ihtişamıyla bizleri selamlayan Dolmabahçe Sarayı gibi Osmanlı dönemine ait saraylar, bu şehri yönetmiş en büyük uygarlıklardan birinin günlerini hangi yaşam alanlarında geçirdiğini gözler önüne seriyor.
İstanbul şehri, Osmanlı devrinden miras alınmış tarihi eserlerinin otantik havasını özenle korumayı da başarabilmiş bir megaşehir. Osmanlı İmparatorluğu’nun başkenti olmasının ötesinde, Asya ve Avrupa’yı buluşturan bir köprü olarak ticari aktivitelerin yoğunluk kazandığı İstanbul’da en ünlü turizm noktaları Mısır Çarşısı ile Kapalıçarşı’dır.
Üstelik bu çarşılarda aktif olarak hâlâ bu topraklarda üretilen ve ithal edilen baharatlar, hediyelik eşyalar, halılar gibi dekoratif ürünler satışta. Hatta örneğin altın satın almak isteyenler dahi hâlâ günümüzde Kapalıçarşı’dan almayı tercih ediyor. Şehrin geçmiş devirlerdeki kültürel pratiklerine, modernleşmenin hızla artış gösterdiği teknoloji çağında dahi sahip çıkıyor olması, yalnızca iki kıtayı değil geçmiş ve geleceği de bir arada yaşama imkanı sunmasıyla eşsiz bir deneyim sunuyor.
İstanbul’un bir olanaklar cenneti olduğu şüphesiz. Şehrin kozmopolit demografik yapısı, dünyanın dört bir yanından 15 milyon insanın bir araya gelmesi, kültürel çok yönlülüğü de beraberinde getiriyor.
Bu çok yönlü kültürel birliktelik de, sosyal yaşamda kendini çeşitlilik olarak dışa vuruyor. İstanbul’da Avrupa’nın, Asya’nın, Orta Doğu’nun, Afrika’nın, kısacası tüm dünyanın yaşam tarzına özgü tatlar ve deneyimlerle karşılaşmanız mümkün.
Kültürel aktivitelerin yanı sıra şehrin dört bir yanında dünya mutfağından seçkiler sunan prestijli restoranlar, farklı kültürlere dair sokak lezzetlerini deneyimleyebileceğiniz konsept bistro ve kafelere, her tarza uygun nezih eğlence mekanları yer alıyor.
Bir köşe başında kore restoranında oturup yemek yedikten sonra, Toscana şarabı yudumlayabileceğiniz bir İtalyan bistrosuna denk gelebilirsiniz. Bu küçük sürprizler İstanbul’u, bir il sınırı içinde onlarca şehri ve atmosferi barındıran bir dünya şehri yapan sebeplerden yalnızca biri.
Özetleyecek olursak, İstanbul yalnızca Asya ve Avrupa kıtasını bir araya getiren tarihi eserlere ev sahipliği yapan bir büyükşehir değil. İstanbul; tüm dünyanın buluşma noktası olan, her adımda sizi sürprizlerle karşılayan kozmopolit bir megaşehir.
Hayallerinize Bir Adım Daha Yaklaşın!
İstanbul’da yaşamanın hayallerini kuruyorsanız, Şehir Rehberi blog sayfamıza göz atabilir, hayallerinizi süsleyen eşsiz Boğaz manzaralı gayrimenkulü bulmak için uzman ekibimizle iletişime geçebilirsiniz.